Toplumda AKP yandaşı olanların tamamının, olmayanlar arasında ise önemli bir gurubun katıldığı kanaat şudur ki; CHP iktidara gelirse ekonomi çöker! Ben söylenen sözlere değil gerçek verilere göre karar veren bir insan olmaya gayret ettiğim için bu kanının doğruluk derecesini araştırdım. Elde ettiğim sonuçları sizlerle paylaşmak istedim.
Öncelikle 1950 den önceki dönemi dikkate almadım. Çünkü 20. Yüz Yılın ilk yarısı monarşilerin, diktatörlerin ve dünya savaşlarının ortalığı kasıp kavurduğu dönemlerdi. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ve gelişme yılları idi ve zaten tek parti vardı. Her ne kadar o partinin adı CHP idiyse de bu sadece bir isim benzerliğinden öte anlam ifade edemez çünkü o dönemde ülkenin müşterek partisi o idi. Unutulmamalıdır ki Demokrat Parti de onun içinden çıkmış bir partidir. Bakmayın siz bu gün bazı politikacılar o partiye fatura kesmeye kalksalar da onların da kökü en az bu günkü CHP kadar oraya dayanır.
1950 den sonra ne olmuş?
Aradan 63 yıl geçmiş. Peki bu 63 yılda ülkeyi kimler yönetmiş. Kısaca guruplarsak CHP veya ondan türeyen ve kendilerine sosyal demokrat diyen partiler toplam 8 yıl 10 ay iktidarda kalmışlar. Bu iktidarlarının tamamı koolisyon hükümeti şeklinde olmuş ve koalisyon ortakları daima ( başka tür parti olmadığı için) sağcı, din istismarcısı veya milliyetçi din istismarcısı partiler olmuş. Daha açık bir ifadeyle kan uyuşmazlığı olan partilerin ortaklığında etkin ekonomik ve siyasi kararlar almaları veya tek bir parti gibi ülkeyi yönetmeleri beklenemezdi.
Ülke 6 yıl 11 ay ihtilal hükümetleri tarafından yönetilmiş. Bu dönemlerin de hesabını mevcut siyasi partilere çıkarmak insafsızlık olur.
Geriye kalan süre, yani fazla fazla 47 yıl sağcı, din istismarcısı hükümetler tarafından yönetilmiş. Üstelik bu 47 yılın 33 yılı tek parti hükümeti olarak yönetilmiş. Dökümünü sorarsanız, 10 yıl Menderes, 4 yıl 5 ay Demirel, 8 yıl Özal 11 yıl AKP. Yani ekonomide yapılan veya yapılamayan işlerin hemen hemen tamamı onlara ait. Tayip Bey bizen önce yol yapmadılar diyorsa yapmayanlar onun ağabeyleri, metro yapmadılar diyorsa gene onlar, üstelik İstanbul metrosu proje çizimi ve başlangıcı Nurettin Sözen tarafından yapılmış. Marmararay ise Ecevit Hükümetinin zamanında başlamış.
Geldi sıra 47 yılda nereden nereye gitmişiz veya gidememişiz. 1969 yılında kişi başı gayri safi milli gelir sıralamasında dünyada 67. sıradaymışız. 2011 yılına gelindiğinde ise 62. sıraya yükselmişiz. Aradan geçen 42 yılda 5 sıra ilerlemişiz ancak bunda 2008 yılında yapılan hesaplama yöntemi değişikliğinin payı büyük. Yani eğer sıralamayı 1969 kriterlerine göre yaparsak maalesef 100. sıraya düşüyoruz. Tabi bunun tersi de mümkün sıralamayı yeni kriterlere göre yaparsak o zaman da 1969 da 67 değil 50. sıraya çıkıyoruz. Her halükarda sabit verilerle milli gelir sıralamasında oldukça geri gitmişiz.
İstihdam verilerine gelince o daha içler acısı. Bırakın geçmişi bu günü irdeliyelim. Çünkü geçmiş her halükarda bu günden çok iyi. İstihdam verileri İş ve İşçi Bulma Kurumu verilerine göre hesaplanmaz. Türkiye’nin nüfusu resmi verilere göre 77 milyon civarında. Bunun %27 i tarım. Bütün hesaplamalar tarım dışı yapılır. Geri kalan nüfus 56 milyon. Bu nüfusun ½ i çalışma yaşı dışında. Türkiyede emeklilik yaşı 60 olduğuna göre 60 üstü ve 18 yaş altı en az %50. Tabi bazıları 18 in altında vaye 60 üstünde olup da çalışanlar var diyecek ama en az onlar kadar 25 yaşında eğitimde olan veya 50 yaşında emekli olan da var. Geri kalır 28 milyon. Bunun yarısı kadın yani 14 milyon. Bu kadınların en az 9 milyonu çalışma yaşamına girmemiş veya istememiş , çünkü ev kadını. Yani Türkiye’nin iş potansiyeli 5 milyonu kadın 14 milyonu erkek olmak üzere 19 milyon. Mevcut işsiz sayısı fiilen 7 milyona yakın. Bu durumda işsizlik oranı fiilen % 36,8 oluyor. Daha iyisi nerede bilmiyorum. Zaten nüfusu bizden daha az olduğu ve milli gelir seviyesi Türkiye’nin 3 katından fazla olduğu halde İtalya ve İspanya kendi ülkelerindeki işsizlik oranını %25 diye açıklarken Türkiye’nin %10 civarında oran beyan etmesi çok komik oluyor. Bu beyanlara ancak bir salak inanır.
Bu iki kriter dikkate alınınca toplam dış borç, cari açık falan demeye gerek yok. Çünkü işler kötü giderse borç artar. Zaten tek başına borcun artması bile ekonominin 63 yılda çok kötü yönetildiğinin delilidir. Bu delilleri,kapanan firma sayılarındaki artışda, dönen çek ve senet sayılarında, nüfus arttışının altında kalan sanayi üretiminde de görebilirsiniz.
Peki çok kötü yönetilen ülke ekonomisinin sorumluluğunu bu ülkeyi 63 yılda 33 yıl 5 ay tek başına yöneten sağcı ve dinci partiler de mi? Yoksa CHP de mi buluyorsunuz? Eğer CHP diyorsanız İNSAF demekten başka çare yok.
Peki niçin toplumda kabahati CHP ye atma eğilimi var. Sebebi 63 yıldır uygulanan sistemli propaganda. Ülkede büyük medya patronları, başta ABD ile işbirliği içinde olan iş dünyası ve onların beslediği kötü politikacılar CHP aleyhine yürütülen bu haksız ve iğrenç propagandaya yataklık yaptılar.
AB ve ABD bu ülkede Sosyal demokrat Partileri sevmezler. Bunun sebebi çok açıktır.
Öncelikle CHP teslimiyetçi değildir. Gün gelir ülke menfaatleri gerektirdiği için Kıbrıs’a müdahele eder. Gün gelir 2001 de olduğu gibi ABD nın Irak politikasında karşı gelir. O zaman batı dünyası ve içerideki iş birlikçi sağcı dinci gurup sistemli bir aleyhte propagandaya gaz verirler.
İnsanlarımızın bu gerçekleri görmeleri zorunludur. Onlar göremiyorlarsa bizler göstermek zorundayız.
Orhan İyiler
Maliye Bakanlığı
E. Baş Hesap Uzmanı